Bugün Covid 19 denilince akla bir bilinmez olarak virüsle “mücadele” gelse de, ondan daha riskli ve sinsice yayılan ama fazlasıyla bilinen bir başka salgınla karşı karşıyayız: Her gün yeni biçimleri ve yoğunluğu ile karşımıza çıkan insan hakları ihlalleri, salgın sonrası dünyanın artık görmezden gelemeyeceği en yakıcı meselelerden biri.
Başta yaşam hakkı olmak üzere, ekonomik, sosyal ve kültürel hakların, iktidarlar tarafından müzakereye açık ve sorgulanabilir kılındığı vahim bir süreç yaşıyoruz. Kapanma koşullarının güvenlikleştirici politikalarla araçsallaştırıldığı ve hak ihlalleri için üretilen bahanelere dönüştüğü yeni bir aşamayla yüz yüzeyiz. Kayıpların öngörülemez hale geldiği bu ortama, hakikat kaybı, medeniyet kaybı ve gitgide derinleşen bir adaletsizlik eşlik ediyor. Öte yandan daha öncesinde kesişim noktaları bulunan ihlaller, salgın sonrası dünyada iyice birbirine sarmalanıp çoğalıyor, çoğaldıkça birbirinden ayrışmaz hale geliyor. Ama bunlar karmaşık bir manzara olarak da değil, hayatta kalmak için uğraştığımız sıradan yaşamlarımızda en çıplak haliyle yüzümüze vuruyor
Salgın sonrası dünya, sadece insanlık tarihi açısından bir milat değil, insanlığın ortak deneyiminde de bir kırılma noktası aynı zamanda. Temel hakları aşındırma ve hatta tedavülden kaldırma eğilimi gösteren salgın sonrası iktidar pratikleri, insan haklarını “yeni” ihlal örüntüleriyle birlikte “yeniden” düşünmeyi elzem kılıyor. Bu minvaldeki sorular birbiriyle iç içe geçen ve her biri diğerini çağıran tartışmalara açılıyor:
20-23 Mayıs 2021 tarihlerinde çevrimiçi ortamda Türkçe ve İngilizce olarak gerçekleştireceğimiz “Salgın Sonrası Dönemde İnsan Hakları Gündemi” sempozyumu, herkesi bu soruları adım adım açmaya, birlikte konuşup tartışmaya davet ediyor.